28 Şubat Zulüm ve Hüzün Günleri: Rektörün Akademisyenlere Parmak Sallaması ve Aşağılaması

Yazımın hemen başında şerhimi not düşüyorum. Anılarımdan geriye kalanları kaleme almaktan başka hiçbir amacım ve niyetim yok. Tek amacım geçmişte şahsımın da şahit ve muhatap olduğu zulümlerin hatırlanması ve hatırlatılması ile inançlı insanların ne tür baskılarla karşı karşıya kaldığının tarihe not düşülmesidir.

Bizim kuşak biraz diktir biraz serttir ve lakin ziyadesiyle merttir ve merhametlidir. Bizler affetmenin faziletini ve merhametin yüceliğini önce Hz. Allah’ın kelamından ve sonra da Hz.Peygamber’in tavır ve telkinlerinden, Hz.Ali , Mevlana, Yunus, Aşık Veysel, Neşet Ertaş vs vs. bu toplumun gönül erlerinden öğrendik. Bizlere kin beslemek yakışmaz.

Yine bir 28 Şubat günü. Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinde araştırma görevlisiyim. Fakültenin bütün akademisyenlerine Rektör Prof. Dr. Ferit KOÇOĞLU’nun katılacağı ve konuşma yapacağı bir toplantı duyurusu yapıldı. Sanırım öğleden sonraki bir vakitteydi. Belirtilen yer ve saatte salonda toplanmıştık. Aşağı yukarı 70 kişiyiz. Her ne kadar bir taraftan Rektör hoca ne için bizleri topladı ki acaba diye düşünürken, diğer taraftan 28 Şubatçıların beklentilerini ve talimatlarını bizlere dikte edeceğini ve parmak sallayacağını tahmin edebiliyorduk. Nihayetinde yanılmamıştık.

Sayın rektör bir iki gereksiz gevelemeden sonra ağzından baklayı çıkardı. Hatırladıkça hala akademia adına utanç duymakta ve ürpermekteyim. O günlerde akademik camiada tutunabilmenin en önemli kriteri bilimsellik veya çalışkanlık veya başarılar değildi. En önemli ölçüt güya laik cumhuriyete bağlılıktı (! Ne demekse). Sizin hiçbir niteliğinizin başkaca önemi yoktu. Ve sayın rektör öyle bir laf etti ki samimiyetle söylüyorum, tam olarak donup kalmıştım. Beynim uyuşmuştu. İçimde fırtınalar kopuyordu. Tam olarak Şubat mevsiminin zemheri soğuğunu ve dışlayıcı nefesini iliklerime kadar hissediyordum. Hadi sahibinin sesi olan herhangi bir sıradan ağızdan çıksaydı bu sözler, pek umursamazdım belki. Lakin söz konusu ifadelerin akademianın en başında outran bir rektörün dilinden dökülmesi tam manasıyla şoke etmişti beni. Tutulmuştum ve içimden ‘Aman Allahım, bu nasıl bir hezeyan ve düşmanlıktır? Bu nasıl bir akıl tutulmasıdır?’ türünden soruların geçtiğini hala en taze haliyle hatırlarım.

Rektör şöyle demişti: Arkadaşlar! İsterseniz MIT (Massachusetts Institute of Technology ki dünyaya Bilim ve teknoloji üreten bir üniversitedir) mezunu olun. Bizim bazı kriterlerimiz var (Bundan kasıtta dinle bağlantısı veya dini hassasiyetleri olmayan, namaz kılmayan, eşi başörtüsü takmayan, laik dünyaya inanan şeklinde olduğunu yapılan uygulamalardan anlıyoruz ki bununla ilgili yaşadığım bir olayı da bir başka yazımda ele alacağım). Onlara uymadığınız sürece bizim için hiçbir kıymetiniz yoktur.

Yani sözün bittiği yerdeydik. Ve bu insanlar yıllarca güya bilim adamı yetiştirdi ve bilim dünyasını yönettiler.

Söz burada bitsin! Diyecek başka bir söz bulamıyorum. Burada kasılıp kalıyorum. Kalbime kocaman bir ‘sus’ koyuyorum.

Hesabına Allah’ın hesabını katmayanlar her iki dünyada hüsrana uğramaya mahkumdur.

Dua ile.

0
Shares