Şehrin sokaklarında dostluklar büyütürdük
Küçük sevinçlerimizden mutluluk avlayarak
Bir cana diken batsa, mahalle üzülürdük
En küskün zamanlarda umutlar toplayarak
Güneşin ışıkları sanki hiç kararmazdı
Yoksul bakışlarımızı yürekten ısıtarak
Misafir akşamlara kapılar kapanmazdı
Her gece bir bayramdı, sözleri uzatarak
Öksürük tarlasında çocuklar oynaşırdı
Yukarı Tekke’de kutsanırdı cumalar
Şafağın ışığıyla kuşlar cıvıldaşırdı
Şehrin semalarında uçuşurdu turnalar
Ben mi yaşlanıyorum, Sivas’mı gençleşiyor
Yüzünü andığımda, yüreğime kan damlar
Divane aşık misali sevdam derinleşiyor
Bir ben bilirim beni ve bir de Mecnun anlar
Çocukluğum, gençliğim toprağında saklıdır
Bilirsin! En mahrem yerlerinde uyudum
Ayrılığımdan beri, gönül ağlamaklıdır
Ruhumun en hassas yanlarına okundun
Ben gittim! Ve ancak sen ben de esir kaldın
Nağmelerini duysam, alev alev yanarım
Bedenimi terk edip ruhumu teslim aldın
Hikayemizi bir sen ve bir de ben anlarım
Çocuklar birbirini “Abuç” diye seslerdi
Kimi zaman küs olur ama her zaman dosttuk
Komşu, arkadaş, kardeş! Candan içre demekti
Acılarımızdan dahi bir yığın sevinç yonttuk
Toprak sokaklarımızda “aşıklar” yarışırdı
Enekemizde hani, kurşunlu olacaktı
Bir küçücük kemikte dostluklar kaynaşırdı
Ütülen, bir sonraya hayaller kuracaktı
Bedenimi yakıverip, semana savursalar
İnan ki bir ah demem! Sevinçlerim çoğalır
Çifte Minare’yi alıp, göğsüme saplasalar
Belki de derman olur! Acılarım azalır