Yağmur damlalarında buluyorum seni
Sokağım yalnızlık doğuruyor
Kaldırımlar sensizliğe boğuluyor
Seni akıtıyorum damarlarımda
Ve seni büyütüyorum
Gecenin sükuta ermiş zamanlarında
Ankarada yağmur var bugün
Kasveti bürünüyorum
Dağ başında mahsun kalmış bir kar çiçeği gibi
Baharı bekliyorum
Gün ışığına hasret toprak
Fesleğen dalında bir yaprak misali
Kokunu bekliyorum.
İşte geldim
Gecenin ortasında
Gözlerinin ışığına uzanıyorum
Ruhumu seriverip kalbinin hassasına
Özleminden,
Kıvrım kıvrım kıvranıyorum
Saçlarının rüzgarına kapılıverip
Kendimi,
Senin merhametine bırakıyorum
Geceye kapatıyorum gözlerimi
Sensizliğin olduğu yerde susuyorum
Mehtabı öpüyorum şakaklarından
Ve zamanın sarkaçlarına küsüyorum
Yalnızlığım sürgün veriyor bu gece
Kırlangıçlar kanatlanır ruhumun pervazlarından
Sokağın karanlığına düşüyor sözlerim
Bir türkü tutturuyorum sensizlik makamından
Ve şafağın gölgesine sığınıyorum
Sol yanım hasret
Gönlümün yıkıklarında geziniyorum
Gecenin ortasında gözyaşı biriktirirken içimdeki çocuk
Güneşi yaratanın aşkına soyunup
Vuslata dair nağmeler diziyorum
Kim bilir?
Kaç bin yıl oldu nevruzlara dokunmayalı
Baharda sümbülleri koklamayalı
Kar altında donuverdi yüreğim
Zemheri soğuğunda dondurdum
Aşka dair ne varsa
Ne varsa şafağın aydınlığı adına
Geceye sürgün saldım
Ta ki seherde bülbül ses verinceye kadar
Şimdi bayram vaktidir
Şimdi güller ve bülbüller raksa durmaktadır
Ve şimdi!
Gönlüm ateşine yanmaktadır
Haydi diyorum!
Haydi bir rüya görelim
Günebakan tarlasında
Ateş böcekleri toplayalım
Omuzlarımızı yaslayıp ruhumuza
Mehtabın gölgesine uzanıp
Günün aydınlığında uyanalım
Hayat ağarsın göz uçlarımızda.
Seherde türküler mırıldanalım
Akşam oldu!
Ve ben hala gölgeleri kovalıyorum
Kasvetimi öpüyorum alnının ortasından
Mehtap dokunuyor saçlarıma
Ruhumun dehlizlerinde
Yakamozlar topluyorum bir bir
Vuslat mı!
Belki bu şafakta.
Kim bilir!